Bittiği zaman çok üzüldüğümüz dizilerden biri Prison Break yeniden başlıyor. Prison break 5. sezonda efsane ekip efsane bir kaçış hikayesi...
16 Mayıs 2016 Pazartesi
Ahirette çıkacak soruları açıklıyorum
Ahirette sorgu esnasında çıkacak soruları ve cevaplarını yayınlıyorum. sınavın telafisi yok biliyorsunuz. Ezberleyin bunları.
kesin bilgi yayalım...
1. Rabbin kimdir? ( cevap: ALLAH - Bu soru çok kolay bi ibnelik çıkmasın diye cevaplamayanlar var)
2.peygamberin kim?(Cevap:Hz. Muhammed Mustafa)
3. Dinin Nedir ?(Cevap:Dinim islam)
4.Kıblen neresidir? (Cevap:Kıblem Kabe-i Şeriftir)
5.Kitabın hangi kitaptır ? (Cevap:Kuran'ı Kerim)
6.İtikatte mezhebin nedir. (Cevap:Ehil sünnet ve cemaatdir)
7.Ehli Sünnet ve Cemaat Ne Demektir (Cevap: Peygamber efendmiz ve sahabesinin gittiği yoldur)
8.İtikat de İmamın kimdir? (cevap: Muhammed Ebu Mansur El Maturidir - ezberlemek biraz gelirse hurileri düşünün)
9. Amelde mezhebin nedir? (Cevap: Hanefi Mezhebidir)
10. Amelde mezhebin imamın kimdir ? (İmamı Azam Ebu Hanife'dir)
11.Kimin zürriyetindensin(Hz Adem a.s. zürriyetindenim - Burada yanlışlıkla milliyetini söyleyenler oluyor aman dikkat)
12.Kimin milletindensin. (Cevap: Hz. İbrahim A.s 'nin milletindenim. - Burada da türk- kürt-laz vs diyenler oluyor, uyarayım cehennem çok sıcak)
13- Kimin Ümmetindensin. (Cevap : Hz Muhammed S.A.V 'ın ümmetindeyim.)
kopya olduğu anlaşılmasın diye biraz düşünerek cevap verirseniz herkes için en sağlıklısı olacaktır. Bilerek yanlış yapmayın atarlar cehenneme valla...
Herkese başarılar.
kesin bilgi yayalım...
1. Rabbin kimdir? ( cevap: ALLAH - Bu soru çok kolay bi ibnelik çıkmasın diye cevaplamayanlar var)
2.peygamberin kim?(Cevap:Hz. Muhammed Mustafa)
3. Dinin Nedir ?(Cevap:Dinim islam)
4.Kıblen neresidir? (Cevap:Kıblem Kabe-i Şeriftir)
5.Kitabın hangi kitaptır ? (Cevap:Kuran'ı Kerim)
6.İtikatte mezhebin nedir. (Cevap:Ehil sünnet ve cemaatdir)
7.Ehli Sünnet ve Cemaat Ne Demektir (Cevap: Peygamber efendmiz ve sahabesinin gittiği yoldur)
8.İtikat de İmamın kimdir? (cevap: Muhammed Ebu Mansur El Maturidir - ezberlemek biraz gelirse hurileri düşünün)
9. Amelde mezhebin nedir? (Cevap: Hanefi Mezhebidir)
10. Amelde mezhebin imamın kimdir ? (İmamı Azam Ebu Hanife'dir)
11.Kimin zürriyetindensin(Hz Adem a.s. zürriyetindenim - Burada yanlışlıkla milliyetini söyleyenler oluyor aman dikkat)
12.Kimin milletindensin. (Cevap: Hz. İbrahim A.s 'nin milletindenim. - Burada da türk- kürt-laz vs diyenler oluyor, uyarayım cehennem çok sıcak)
13- Kimin Ümmetindensin. (Cevap : Hz Muhammed S.A.V 'ın ümmetindeyim.)
kopya olduğu anlaşılmasın diye biraz düşünerek cevap verirseniz herkes için en sağlıklısı olacaktır. Bilerek yanlış yapmayın atarlar cehenneme valla...
Herkese başarılar.
13 Mayıs 2016 Cuma
Beşiktaş’ın Yeni Stadyumu
Beşiktaş, jimnastik kulübü olarak 1903 yılında kurulmuştur. Türkiyenin güzide kulüplerinden Beşiktaş furbol takımı taraftarlarıyla İnönü mabedinde buluşuyordu. Geçtiğimiz nisan ayında Vodafone Arena Stadyumunun açılış tanıtımı yapıldı . Tam adıyla Vodafone Arena Süleyman Seba spor kompleksi. Mabedimiz hatırlanacağı üzere 2013 yılında yıkılmıştı. Hatırlanacağı üzere 2014-2015 yılından başlamak üzere yeni stad için Vodafone ile 15 yıllık sponsorluk anlaşması yapılmıştı. Stadın başlangıç anısı da hakikaten mükemmel bir fikirle vücut buldu. Taraftarlarımızdan gelen mektuplar stadın temeline karıştırılarak ‘’Temelinde Aşk Var’’ sloganıyla başlanmıştı stadın inşaasına.
Yeni Stadyum Söylemleri
Yeni stad konusu gündeme ilk olarak 2004 şubatında gelmiş fakat gerekli izinlerin alınamayışından dolayı proje ertelenmek zorunda kalmıştı. 9 yıl ertelenen bu proje resmi olarak 17 ocak 2013 tarihinde başlatılabildi. Yeni stadyum TÜrkiye'de C90 görüş açısına sahip 3. Stad olma özelliğini taşıyor .
İşte Vodafone Arena'nın Özellikleri
Şampiyonluğa kavuşacağımız Beşiktaş’ ın yeni stadyumu 162 adet engelli koltuğu ve 147 adet kapalı locası bünyesinde bulunduruyor. İki kat şeklinde tasarlanan stadın ilk katı 26 ikinci katı 38 derece sıcaklığında olacak. Yeni stadımız, 1947 yılında inşa edilip 2013 yılında yıkılan mabedin bulunduğu alana inşa edildi. Kartal yuvasının genel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz.
-Tribünlerin tamamı kapalı vaziyette bulunmaktadır.
-Stad bünyesinde açık ve kapalı otopark bulunduruyor.
-Otopark kapasitesi 600 araç.
-Refakatçi koltuğuyla birlikte 162 engelli koltuğu.
-186 kişilik basın tribünü kapasitesi.
-Stadyum C90 görüş açısına sahiptir.
-Koltuk kapasitesi 43.500.
-Koltuklar açılır-kapanır özelliktedir.
-Alttan ısıtma sistemi bulunmaktadır.
-Loca ve Vip tribünler mevcut.
-Loca sayısı 147.
-Loca koltuk sayısı 1903.
-Vip koltuk sayısı 2100.
-Tribünler 2 kat vaziyette bulunuyor.
Yeni stadın Beşiktaş ve Türk spor camiasına hayırlı olması dileğiyle…
15 Nisan 2016 Cuma
Sizce devletimizin böyle bir araca sahip olması gerekmez mi ?
Cumhurbaşkanlığı Cadillac Marka Cenaze Arabası satın aldı. Bu haber üzerine bir çok haber sitesi bu durumu abartarak ak parti devletine yorumladı. Peki sizce devletimizin böyle bir araca sahip olması gerekmez mi ? Çok fazla mı parası buna değer mi ?
Cumhurbaşkanlığı araç filosuna 750 bin dolar değerinde bir Cadillac marka lüks cenaze aracı eklendiği için bir kızgınlık var ama bu araçtan dünyada sadece 12 adet var. O yüzden fiyatı bu kadar yüksek ve eşsiz özelliklere sahip. Devlet adamlarının vefat etmelerinde kullanılacağını biliyoruz sadece. Peki ya bilmediğimiz özellikleri nelerdir?
Bu araçla devlet büyüklerimiz Hz. peygamberimizin miraca yükselmesi misali miraca kadar yükselebilecek böylece kabir azabı çekmeyecek. Ayrıca sırat köprüsünde AKP iktidarı döneminde yapılan duble yol sayesinde bu araçla son yolculuğuna uğurlanan devlet büyüklerimiz rahatlıkla hızlı bir şekilde cennetteki köşklerine kavuşup, hurilerle sevişmeye başlayabileceklerdir.
Ayrıca; bu araç sayesinde devlet büyüklerimiz bütün servetini malını mülkünü de beraberinde diğer tarafa götürebilecekler.
Bunlardan bi haber olan gafiller işi sadece AKP'yi karalama çalışmasına çeviriyorlar.
Hem firavunda servetini kendisi ile birlikte diğer tarafa götürmüyor muydu. Neden kimse firavunu eleştirmiyor da konu cumhurbaşkanımız (S.A.V) olunca eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor. O ne yapıyorsa halkı için yapıyor. Diğer tarafta da başımızda olabilmek için bütün çabası.
14 Nisan 2016 Perşembe
Bir şey yapmalı
Hatırlayanlar olacaktır; Şafak Bay kamuoyunun bildiği şekliyle Şafak öğretmen öz kardeşimdir. Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformunun kurucusu ve ataması yapılmayan öğretmenlerin sembolü olmuştu.
Tedavi olabilmek için Amerika'ya gideceğimiz günden bir hafta kadar önceydi, İlkay Akkaya ile görüşüp Şafak'la bir düet yapmasını rica etmiştim. ABD'de olduğumuz zaman zarfında yayınlar, gerekirse kamuoyu desteği bulabilmek üzere kullanırız demiştim. Biraz da Şafak'ın kayıtlı bir şeyleri olsun istiyordum, tedavi süreci işe yaramazsa diye. İlkay Abla ''Elbette, siz ne zaman geleceğinizi belirtin, stüdyo ayarlayayım'' dedi. Bu konuyu Şafak'a açtığımda Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu olarak, Ankara Abdi İpekçi Parkında oturma eylemi başlatacaklarını ve orada olması gerektiğini söyledi. İnsanların %99'unun kaçırmak istemeyeceği bu fırsatı eylem var diyerek, elinin tersi ile itmişti.
Tekel İşçilerinin grevinden sonra devlet çadır kurulmasına izin vermiyordu. Şafak yurtdışında tedavi olabilmek için, açlık grevi yaptığında çadır kurulmasına izin verilmediği için, soğuk ve açlık etkisiyle defalarca acile kaldırılmıştı. Grevin ilk gününde yanlarında olduktan sonra Şafak, Turancısından, BDP'lisine, Cemaatçisinden (o dönem AKPlilerdi), CHP'lisine yoldaşları yani meslektaşları ile vedalaştı ve Amerika'ya doğru yola çıktık. Şafak orayı terkedince kameralar da ufak ufak terketmiş, yalnızca bir gazetenin muhabiri kalmış, o son gazeteci arkadaş yemek almaya gittiğinde öğretmenleri kelepçeleyip göz altına almışlar.Biz bu yaşananları otele yerleştikten sonra internete girdiğimiz zaman öğrendik. Amerika'da gece yarısıydı ve Şafak "geri dönüyoruz" dedi bana. Hiç bir zaman hayattan umudunu kesmemişti ama şimdi hayatını hiçe sayıp geri dönmek istiyordu. Üstelik her gün acile kaldırılma pahasına, 3 gün açlık grevi yaparak tedavi olma şansını yakalamışken: Her şeyi bir çırpıda yok sayacaktı. Yapılması gerekeni biliyordu, daha fazla öğretmen oturma eylemi için Abdi İpekçi Parkı'nda toplanmalıydı. Gözaltına alınanlar bırakıldığında hemen tekrar parka dönmeliydi. Arkadaşlarını aradı, gözaltına alınan öğretmenlerin bir saat içinde serbest bırakıldığını öğrendi. Herkes şehrine dönmüştü bile. Birkaç gazetede iki satır haber çıkmıştı. Takip edebildiğim kadarıyla oturma eylemi ve gözaltılar herhangi bir televizyon kanalında yer bulamamıştı.
Geç kalmıştık, herkes evine dönmüştü. Biz de geri dönmedik memlekete, tedavi için Amerika'da kaldık. Türkiye'de tedavi kanalları tıkandığı için 1 yıldır tedavi alamıyordu ve olanca çabamıza rağmen deneysel tedavi için yurt dışına da gidememiştik. Kontrollerden sonra, doktoru deneysel tedavilere katılmak için geç kaldığımızı, bünyesi bu kadar zayıflamış bir hastanın deneysel tedaviye kabul edilmeyeceğini belirtti. Türkiye'de tedavi kanallarının tükendiği anda, yani bir yıl önce deneysel tedavi için yurt dışına gelmiş olsaydık belki her şey farklı olacaktı.
Mevcut 2 tedavi yönteminden bahsedildi, Türkiye'de de uygulanabilecek tedaviler. Başarı oranları çok yüksek değildi ama denemek gerekiyordu. Amerika'da en iyi şartlarda bu tedaviyi alabilirdi Şafak ama dönme kararı aldı. 500-600 bin dolara mal olacaktı belki orada tedavisi ve her bir kuruşu devlet tarafından karşılanacaktı. Hayatının hiç bir döneminde en ufak bir milliyetçilik parıltısı görmediğim o insan, "Paramız buralara gitmesin, dönelim Türkiye'de tedavi olacağım" dedi. Biz de döndük. Detayları ve sonrası başka bir zaman anlatılabilir yaşananların.
Şafak herhangi bir kurumda öğretmenlik yapmadı ama hayatına dokunduğu herkese bir şeyler öğretti giderken.
O gün gözaltına alınan arkadaşlar geri dönmemiş olsaydı memleketlerine ve tekrar gitselerdi o parka, bir daha göz altına alınsalar ve bir daha parka dönselerdi serbest bırakıldıklarında, ta ki haber olana kadar. Yeni öğretmenler katılsaydı aralarına her seferinde ve bir çığ gibi büyüseydi: Olmadı, yapmadılar, sonra birileri geldi ve AYÖP'ü böldü. Türkiye'nin en önemli sivil toplum hareketlerinden birisi yok olup gitti.
Bunları neden mi anlattım; Faşizmi yenmenin yolu budur da ondan. Çok olmak, daha çok olmak ve sonra daha da çok olmak. CHP AKP'nin, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili teklifine "Anayasaya aykırı ama evet" demek yerine karşı durabilse, insanları sokaklara dökebilse ve faşizm her saldırdığında alanlara daha güçlü çıkabilse...
CHP'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirebileceğini sanmıyorum ama kim bilir belki onurlu bir duruş sergileyecek ve "bir şey yapacak" CHP'li milletvekili sayısı sandığımızdan çok daha fazladır.
Tedavi olabilmek için Amerika'ya gideceğimiz günden bir hafta kadar önceydi, İlkay Akkaya ile görüşüp Şafak'la bir düet yapmasını rica etmiştim. ABD'de olduğumuz zaman zarfında yayınlar, gerekirse kamuoyu desteği bulabilmek üzere kullanırız demiştim. Biraz da Şafak'ın kayıtlı bir şeyleri olsun istiyordum, tedavi süreci işe yaramazsa diye. İlkay Abla ''Elbette, siz ne zaman geleceğinizi belirtin, stüdyo ayarlayayım'' dedi. Bu konuyu Şafak'a açtığımda Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu olarak, Ankara Abdi İpekçi Parkında oturma eylemi başlatacaklarını ve orada olması gerektiğini söyledi. İnsanların %99'unun kaçırmak istemeyeceği bu fırsatı eylem var diyerek, elinin tersi ile itmişti.
Tekel İşçilerinin grevinden sonra devlet çadır kurulmasına izin vermiyordu. Şafak yurtdışında tedavi olabilmek için, açlık grevi yaptığında çadır kurulmasına izin verilmediği için, soğuk ve açlık etkisiyle defalarca acile kaldırılmıştı. Grevin ilk gününde yanlarında olduktan sonra Şafak, Turancısından, BDP'lisine, Cemaatçisinden (o dönem AKPlilerdi), CHP'lisine yoldaşları yani meslektaşları ile vedalaştı ve Amerika'ya doğru yola çıktık. Şafak orayı terkedince kameralar da ufak ufak terketmiş, yalnızca bir gazetenin muhabiri kalmış, o son gazeteci arkadaş yemek almaya gittiğinde öğretmenleri kelepçeleyip göz altına almışlar.Biz bu yaşananları otele yerleştikten sonra internete girdiğimiz zaman öğrendik. Amerika'da gece yarısıydı ve Şafak "geri dönüyoruz" dedi bana. Hiç bir zaman hayattan umudunu kesmemişti ama şimdi hayatını hiçe sayıp geri dönmek istiyordu. Üstelik her gün acile kaldırılma pahasına, 3 gün açlık grevi yaparak tedavi olma şansını yakalamışken: Her şeyi bir çırpıda yok sayacaktı. Yapılması gerekeni biliyordu, daha fazla öğretmen oturma eylemi için Abdi İpekçi Parkı'nda toplanmalıydı. Gözaltına alınanlar bırakıldığında hemen tekrar parka dönmeliydi. Arkadaşlarını aradı, gözaltına alınan öğretmenlerin bir saat içinde serbest bırakıldığını öğrendi. Herkes şehrine dönmüştü bile. Birkaç gazetede iki satır haber çıkmıştı. Takip edebildiğim kadarıyla oturma eylemi ve gözaltılar herhangi bir televizyon kanalında yer bulamamıştı.
Geç kalmıştık, herkes evine dönmüştü. Biz de geri dönmedik memlekete, tedavi için Amerika'da kaldık. Türkiye'de tedavi kanalları tıkandığı için 1 yıldır tedavi alamıyordu ve olanca çabamıza rağmen deneysel tedavi için yurt dışına da gidememiştik. Kontrollerden sonra, doktoru deneysel tedavilere katılmak için geç kaldığımızı, bünyesi bu kadar zayıflamış bir hastanın deneysel tedaviye kabul edilmeyeceğini belirtti. Türkiye'de tedavi kanallarının tükendiği anda, yani bir yıl önce deneysel tedavi için yurt dışına gelmiş olsaydık belki her şey farklı olacaktı.
Mevcut 2 tedavi yönteminden bahsedildi, Türkiye'de de uygulanabilecek tedaviler. Başarı oranları çok yüksek değildi ama denemek gerekiyordu. Amerika'da en iyi şartlarda bu tedaviyi alabilirdi Şafak ama dönme kararı aldı. 500-600 bin dolara mal olacaktı belki orada tedavisi ve her bir kuruşu devlet tarafından karşılanacaktı. Hayatının hiç bir döneminde en ufak bir milliyetçilik parıltısı görmediğim o insan, "Paramız buralara gitmesin, dönelim Türkiye'de tedavi olacağım" dedi. Biz de döndük. Detayları ve sonrası başka bir zaman anlatılabilir yaşananların.
Şafak herhangi bir kurumda öğretmenlik yapmadı ama hayatına dokunduğu herkese bir şeyler öğretti giderken.
O gün gözaltına alınan arkadaşlar geri dönmemiş olsaydı memleketlerine ve tekrar gitselerdi o parka, bir daha göz altına alınsalar ve bir daha parka dönselerdi serbest bırakıldıklarında, ta ki haber olana kadar. Yeni öğretmenler katılsaydı aralarına her seferinde ve bir çığ gibi büyüseydi: Olmadı, yapmadılar, sonra birileri geldi ve AYÖP'ü böldü. Türkiye'nin en önemli sivil toplum hareketlerinden birisi yok olup gitti.
Bunları neden mi anlattım; Faşizmi yenmenin yolu budur da ondan. Çok olmak, daha çok olmak ve sonra daha da çok olmak. CHP AKP'nin, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili teklifine "Anayasaya aykırı ama evet" demek yerine karşı durabilse, insanları sokaklara dökebilse ve faşizm her saldırdığında alanlara daha güçlü çıkabilse...
CHP'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirebileceğini sanmıyorum ama kim bilir belki onurlu bir duruş sergileyecek ve "bir şey yapacak" CHP'li milletvekili sayısı sandığımızdan çok daha fazladır.
Önce mersinliler ölecek - Koray Çalışkan
Dünyanın en güvenilmez devletinin en güvenilmez şirketine Mersin'i teslim edeceğiz. Mesele çok ciddi. Mersin’le ilgili. Biraz sabır, anlatacağım.
Anlatacağım ama olayın ciddiyetini daha iyi kavrayabilmeniz için öncelikle bir Sofya’ya uğrayalım. Bir kaç hafta önce Bulgaristan’da bir referandum yapıldı.Bu referandum bizi çok ilgilendirdiği halde ruhumuz bile duymadı yurtdışında yaşanan ve bizi birinci dereceden ilgilendiren bir çok olayda olduğu gibi. Bulgaristanda yapılan bu referanduma katılım % 20’lerde kaldı. Kimse evinden çıkmadı. Bu sebeple referandum sonuçsuz kaldı. Nükleer lobi kazanamadı.
Bulgaristan’da 4 nükleer enerji santrali vardı.Bu santrallerden İki tanesi AB’ye girmeden önce inceleniyor. Dehşet verici riskler taşıdıkları fark edilince kapanıyor. Farkındayım yaşadıklarımız zihnimizi uyuşturdu ve bazen anlayamayacağımızdan değil ama ciddiye alıp üzerine düşünmediğimizden belki, olayların sonuçlarını gözden kaçırabiliyoruz. Bulgaristan'da yaşanan bu gelişmelerden bize ne diyebilirsiniz ama Sınır komşusu olduğumuz bulgaristanda Varna yakınlarında ortaya çıkacak bir felaket İstanbul’a kanser bulutlarıyla yağardı.
Rus devlet lobisi
Rusya’nın nükleer enerji devlet şirketi ROSATOM, Bulgaristan’da yeni bir nükleer santral yapmak için uğraşıyor. Maliyeti ‘4 milyar euro’ olarak belirlemişlerdi. “Az paraya çok elektrik üretilecek”, böylece Bulgaristan ‘kalkınacaktı’.
ROSATOM’u HSBC rezil etti. Halka yalan söylediklerini ve reaktörün gerçek maliyetinin 10 milyar euronun üzerinde olacağını kanıtladılar. Üstelik ROSATOM’un tarihi birçok kaza barındırıyordu. Çernobil felaketini dünyaya yaşatan Rusya’nın güvenlik standartlarına kimse güvenmiyordu. Finansörler projeden 2009’da çekildi, hükümet konuyu kapattı.
Ama nükleer lobi devam kararı aldı. ROSATOM muhasebe hileleri nedeniyle uluslararası piyasalardan artık para alamıyor. Bu nedenle Bulgaristan gibi ülkelere “Parayı biz koyalım, siz de elektrik almak için söz verin” diyor. Böylece finansman sorunu çözülüyor. Geçen haftaki referandumla konu yeniden kapandı.
Niye bastırıyorlar?
Şirketin yaşaması lazım. Çünkü Rusya’da 200.000 kişi nükleer güç sektöründe çalışıyor. Rusya doğalgazı elektrik üretmek yerine satmak için kullanmak istiyor. Bu nedenle nükleer kapasitesini 31 santraldan 59’a çıkarmaya karar veriyor. Operasyon maliyetini düşürmek için çevresindeki ülkeleri de nükleer batağına çekmeye çalışıyor.
Bulgaristan, Beyaz Rusya, Vietnam, Türkiye bu nedenle önemli. Parayı başka yerden bulamayacakları için de devlet kredisi kullanıyorlar. O parayı çıkarmak için reaktörlere yüklenip alım garantisiyle finansmanı sağlıyorlar. Şirket yönetiminde şeffaflık sıfır. Her şey rüşvetle dönüyor. Baronların cepleri para dolsun diye dönmedik dolap kalmıyor. Ve bu süreç Akkuyu’ya kadar geliyor.
Aynı ROSATOM, AK Parti hükümetinin imzaladığı bir anlaşmayla Mersin Akkuyu’da da bir nükleer santral yapacak. Dışarıdan kredi bulunamıyor. Hiçbir şirket nükleerle adını kirletmek istemiyor, kimse ROSATOM’a güvenmiyor. Bu nedenle parayı Rusya devleti verecek. Böylece Türkiye’deki olası bir karşı kampanyayı da zayıflatmış olacaklar.
Bu santralın maliyeti şimdilik 50 milyar TL civarında. Daha önceki örneklerden biliyoruz, bunun çok daha üstünde bir rakama çıkacak. Bu santralın yapımı engellenmezse biz de ödeyeceğiz. Aldığımız elektrikle...
2023 kâbusu
Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre Türkiye’de 2023’e kadar 23 nükleer santral olacak. ROSATOM iyi çalışacak demektir. Avrupa nükleer enerjiyi kullanmayı durdururken biz dünyanın en güvenilmez devletinin en güvenilmez şirketine Mersin’i teslim edeceğiz.
Japonlar dahi kazaları engelleyemezken biz Rusların teknolojisine güveneceğiz. Bir kaza olursa (ki bence olacak) ne olacak? Başlık gerçek, söylemek bile istemiyorum. Bu yüzden Akkuyu’da ya da başka yerde nükleer santral istemiyorum. Mersinliler için, çocuklarım için...
Koray Çalışkan
Eren Erdem AKP'nin teklifi aldatmacadır. Hayır diyeceğim !
CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem AKP'nin dokunulmazlık teklifine hayır diyeceğini açıkladı.
Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında AKP'nin dokunulmazlıklar ile ilgili anayasa değişikliği teklifine, anayasaya aykırı ama “evet” diyeceğiz demişti.
CHP’nin bu açıklamasının ardından MHP’den de teklife “evet” oyu verileceğine dair açıklama yapıldı. Bunun gelişmelerin ardından CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
AKP’nin Meclis’e getireceği öneriye “hayır” oyu vereceğini belirten Erdem, şunları söyledi:
“Sayın Genel Başkanımız AKP'nin geçici maddesini onaylayan bir konuşma yaptı. Öncelikle şunu düzeltelim, ortada yürütülen ciddi bir algı operasyonu var. AKP dokunulmazlıkları kaldırmıyor, medyada yer alan bu ifade tamamen palavradır, yalandır, gerçekdışı bir ifadedir. AKP sadece parlamentoya getirilmiş mevcut fezlekeleri işleme koyuyor. Kürsü dokunulmazlığı hariç, dokunulmazlıkların tamamı kalkmalıdır, oysa AKP geçici madde değişikliğiyle kaçak güreşmekte ve meselenin etrafında dolanmaktadır. Bu kanun geçtikten sonra AKP’li bir vekil hırsızlık yapsa işleme alınmıyor. Bu kadar komik ve gerçekdışı bir uygulama olamaz. Ben kendi fezlekelerimin tamamının işleme alınması adına hemen dilekçe vereceğim ama geçici maddeye evet demeyeceğim. Bu madde dokunulmazlıkları kaldırmıyor, sadece muhalefet vekillerine yönelik bazı fezlekelerin işleme girmesine neden oluyor.
İktidar partisi korkar, bölünür, gizli oylamalarda oy vermez gibi ifadeler kullanıyor. Bunların hiçbirini gerçekçi bulmuyorum. AKP’li vekillerin, vekilliğini düşürecek nitelikle hiçbir dosya yok. Siyaset yapmalarını engelleyecek bir şey yok. 40 tane dosyaları var, trafik cezası, hakaret gibi. Ama bizim vekillerimizin çok ciddi suçlamalardan oluşan dosyaları var. Benim mesela hiçbir hakarette bulunmadığım halde hali hazırda ‘Cumhurbaşkanına hakaretten’ 4 tane fezlekem var. Benim aileme sinkaflı küfür etmiş bir vekile savcı takipsizlik verebiliyor. Bizleri Galip Ensaroğlu’nun dediği gibi AKP’nin yargısı yargılayacak. Amaç, parlamentoya kumpas kurup uyduruk dosyalarla milletvekilleri pasifize etmektir” ifadelerini kullandı
Kılıçdaroğlu’nun ifadelerine katıldığını belirten Erdem, “Genel başkanımız bir tavır oraya koymuştur. Bedel ödemek gerekirse bedel ödenir. Ben şahsen kendi fezlekelerimin tamamı için feragat dilekçemi hazırladım. Benim kendimle ilgili bir kaygım yok. Ama bu geçici maddeyle siyaset bir şekilde çözüm üretemez bir mecraya dönüştürülmeye çalışılıyor. Biz demokratik bir partiyiz, bizde farklı görüşler olabilir. Genel Başkanımız çok net ifade etti, ‘Biz buna sokakla yürütebilecekleri propagandanın derinliğinden dolayı evet diyoruz’ dedi. Başkanımızın haklı bir çerçevesi vardır. Ama ben dokunulmazlıkların tamamının kaldırılması gerektiğini düşünüyorum, sadece muhalefet partilerine dokunmak gerçekçi bir politik zemin olmaz. Örneğin, TCK 299 yani Cumhurbaşkanına hakaret suçu 14 aydan başlıyor. Bizim dosyaların hiçbirinde hakaret yok ama fezlekelerle kumpas kurulup vekillik düşürülmek isteniyor. Bu haliyle geçerse bu teklif, CHP’li 60 vekil milletvekilliğini düşürebilirler. Türkiye’yi böylece erken seçime götürecek bir aritmetik bulabilirler. Seçim propagandası olarak bunu kullanabilirler. Bu toplumdaki sosyo-psikolojik kaosu derinleştirir. Kaosu derinleştirmek yerine bu süreci normalleştirmemiz gerekiyor.” dedi.
11 Mart 2016 Cuma
bir bodrum katı kızıyım bayım/ Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum..
Mekanların kişilerden izler taşıması gerektiğine inananlardandı o. Bu yüzden burayı bulana kadar günlerce dolaşmıştı. Burayı; bu izbe, gözden çıkarılmış, sessiz ve kederli bodrum katını..
Rahatça sevişebilmek için özenle seçtiği bu rahatsız yatak dışında, orada hayat olduğunu gösteren tek şey sol köşede duran sehpa ve üzerindeki yeşil saatti. Saati eskicide görür görmez almaya karar vermişti ve şimdi ne kadar iyi bir şey yaptığını daha iyi anlıyordu. Odanın sessizliğini bozan her "tik-tak" sesiyle biraz daha uzaklaştığını hissediyordu geçmişinden ve bunu her farkedişinde kendini biraz daha yakın buluyordu geçmişine. Her saniye uzaklıkla yakınlık, geçmiş ile şu an arasında gidip geliyordu sanki. Vazgeçtikleri ile tercih ettikleri arasında bir köprü üzerindeydi sanki. Hem garip bir haz alıyordu bu gelgitten, hem de o geri dönülmez yolda daha fazla mesafe katetmek için büyük bir hız ve iştahla sevişiyordu. Az önce tek beden olduğu bu yabancı adamı izliyordu şimdi o giyinirken. İnsan ne kadar zavallı diye düşündü.
Doğası gereği eksik ya da zayıf yaratıldığından değil, bunun anlaşılmasından ödü koptuğu için zavallıydı. Kendi çırpınışları geldi sonra aklına. Zihnini öylesine kaptırdı ki bu düşüncelerin girdabına, ne elinde tuttuğu sigarasının sonuna kadar yandığını ve külünün yere düşmek üzere olduğunu farketti, ne de adamın kapıyı çekip çıktığını. Ses her zamankinde daha çok yankılanıyordu odada; TİK-TAK, TİK-TAK, TİK-TAK..
Mabel Matiz - Şeyma Aslan
Rahatça sevişebilmek için özenle seçtiği bu rahatsız yatak dışında, orada hayat olduğunu gösteren tek şey sol köşede duran sehpa ve üzerindeki yeşil saatti. Saati eskicide görür görmez almaya karar vermişti ve şimdi ne kadar iyi bir şey yaptığını daha iyi anlıyordu. Odanın sessizliğini bozan her "tik-tak" sesiyle biraz daha uzaklaştığını hissediyordu geçmişinden ve bunu her farkedişinde kendini biraz daha yakın buluyordu geçmişine. Her saniye uzaklıkla yakınlık, geçmiş ile şu an arasında gidip geliyordu sanki. Vazgeçtikleri ile tercih ettikleri arasında bir köprü üzerindeydi sanki. Hem garip bir haz alıyordu bu gelgitten, hem de o geri dönülmez yolda daha fazla mesafe katetmek için büyük bir hız ve iştahla sevişiyordu. Az önce tek beden olduğu bu yabancı adamı izliyordu şimdi o giyinirken. İnsan ne kadar zavallı diye düşündü.
Doğası gereği eksik ya da zayıf yaratıldığından değil, bunun anlaşılmasından ödü koptuğu için zavallıydı. Kendi çırpınışları geldi sonra aklına. Zihnini öylesine kaptırdı ki bu düşüncelerin girdabına, ne elinde tuttuğu sigarasının sonuna kadar yandığını ve külünün yere düşmek üzere olduğunu farketti, ne de adamın kapıyı çekip çıktığını. Ses her zamankinde daha çok yankılanıyordu odada; TİK-TAK, TİK-TAK, TİK-TAK..
Mabel Matiz - Şeyma Aslan
14 Şubat 2016 Pazar
Cinsel İlişkide Rıza Mefhumu - Anlamak o kadar da zor değil
Eğer cinsel ilişkide karşı tarafı anlamakta hala anlamakta zorluk çekiyorsan, biriyle seks başlatmaya çalıştığını değil, ona çay hazırladığını düşün...
Birine “Çay ister misin?” diyorsun ve o da sana “Tabi ki! Harika olur! Teşekkür ederim!” diyorsa bu gerçekten çay içmek istediği anlamına gelir.
“Ya bilemiyorum ki aslında emin değilim…” derse, ona çay hazırlayabilirsin ama aklında olsun, içmeyebilir ve eğer içmezse (burası önemli) ona çay içirmeye çalışma. Düşük bir çay içme ihtimali var diye çay yapma zahmetine girmiş olduğun için onu suçlayamazsın. Çay içmek istemediğini kabul etmek zorundasın. Çayı yapmış olman onu mutlaka o çayı içerken izleme hakkın olduğu anlamına gelmez.
“Hayır, teşekkür ederim” derse, çay yapma. O kadar. Çay yapma, ona içirme, içmek istemedi diye kızma. Anla işte çay istemiyor.
Sana, “Evet, teşekkür ederim” deyip, çay geldiğinde aslında istemediğini söyleyebilir. Evet, onca zahmete girdikten sonra bunu duymak seni gıcık edebilir. Ama hala hiçbir şekilde çay içmek zorunluluğunda değil. Önce istiyordu, şimdi istemiyor. Bazen insanlar sen çayı yapmaya başladıktan çay hazır olana kadar geçen sürede kararlarını değiştirebilirler. Bunda bir sakınca yok. Bu yine de sana çayı zorla içirme hakkı vermez.
Bilinci yerinde değilse, çay yapma. Bilinci yerinde olmayan insanlar “çay ister misin?” sorusunu anlayamazlar.
Diyelim ki, soruyu sorduğunda bilinci yerindeydi, evet dedi ve çayı yapana kadar bilincini yitirdi. Çayı bırak, karşındaki insanın sağlığının yerinde ve kendisinin güvende olduğunu kontrol et ve –burası çok önemli - ona çay içirme.
Biri eğer çaya evet derse, içmeye başlarsa ve daha sonra bilincini kaybederse, çayı zorla boğazlarından geçirmeye çalışma. Çayı uzaklaştır ve onun iyi olup olmadığına bak. Şuuru kapalı insanlar çay istemezler. Bundan şüphen olmasın.
Biri geçen Cumartesi senin evinde çay içtiyse bu her zaman seninle çay içmek istediği anlamına gelmez. Durduk yerde evine gidip çay yaparak “AMA GEÇEN HAFTA ÇAY İSTİYORDUN” ya da sabah uyandıklarında ağzından içeri çay dökmeye çalışarak “AMA DÜN GECE ÇAY İSTİYORDUN” diyemezsin.
Çayda ya da sekste, rıza her şeydir.
---
Diğer yazılarım
Çay içecek yaşa gelmeden önceki dönemlere ait bir yazı; Sen hiç şiir defteri yazdın mı ?
---
Diğer yazılarım
Çay içecek yaşa gelmeden önceki dönemlere ait bir yazı; Sen hiç şiir defteri yazdın mı ?
Bazen işler istediğimiz gibi gitmez, pes etmemek lazım.Okumak isterseniz Tasarım tişört işindeki başarıya ilerleyen hikayemizi yazdım. Henüz sona ulaşmadık.
Aşık olduğumu nasıl anlarım
Onu gördüğünüzde heyecanlanıyorsunuz ve eliniz ayağınız birden bire karışıyor. Ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, hatta zaman zaman gondolda gözünüz kapatılmış sallanır gibi oluyorsunuz, yani başınız dönüyor ama mutlu oluyorsunuz. O halde siz kesinlikle aşıksınız… Aşkınızı tüm dünyaya haykırmanın zamanı çoktan gelmiş de geçiyor olabilir, bu fırsatı bir an önce değerlendirmeniz de gerekiyor olabilir. Bu karar öncesinde de hayli dikkatli olmanız gerekmektedir.
Durun bir dakika, aslında siz aşık değil misiniz? Evet, anlaşıldı siz aşık mısınız, aşık değil misiniz bu konu hakkında karar veremeyecek kadar karamsarlık içerisindesiniz. Bu yüzden de, aşık olup olmadığınız konusunda size yardım etmek istiyoruz… Bir alttaki satır başlıkları sayesinde aşkınız konusunda biraz daha kesinleşmiş fikirlere sahip olabilirsiniz.
Aşık mıyım?
- Her konuşmada onun ismini bir şekilde geçiriyorum, örnekleri onun üzerinden veriyorum.
- İletişim halinde olduğu her kadını kıskanıyorum. Çok yakın arkadaşım ya da işlerle alakalı dese bile!
- Burcunu öğrendim ve çoktan burç uyumumuzu kontrol ettim.
- Her koşulda farklı bahaneler üretip onu görmeye gidiyorum ya da onunla bir şekilde plansız(?!) karşılaşabiliyorum.
- Onu beklemediğim zamanlarda gördüğümde bayılacak gibi oluyorum ve sanki ayaklarım yerden kesiliyor.
- Anlamadığım bir şekilde, sevdiğim ünlü sanatçıya olan ilgim ve alakam azaldı. Tek düşündüğüm ve beğendiğim kişi o oldu bir anda!
- Onun dokunduğu ya da sevdiği herhangi bir eşyayı sürekli yanımda taşıyorum ve bir an olsun onu yanımda ayırmak istemiyorum. Böylelikle, onu her an yanımda ve kalbimde hissedebiliyorum.
- Geceleri kafamı yastığa koyduğumda bir anda o aklıma geliyor ve gözlerimi kapattığımda onun hayali tüm dünyamı doldurmaya başlıyor.
- Bana dokunduğunda ya da bana bir şey söylediğinde kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum ve sanki dünyadan bir anlığına da olsa uzaklaşıyorum.
- Görüşmek ya da konuşmak istemese de, her an onu görmek ve onunla konuşmak istiyorum.
Yukarıdaki başlıklardan en az bir kaç tanesi varsa, kesinlikle aşıksınız demektir. Eğer, bu şartlar başkaları için de uyuyorsa, size aşık mı değil mi anlayabilirsiniz. Bana aşık mı acaba? gibi soruların da cevaplarını bu soruları karşınızdaki kişiye düşünerek, kendinize sorabilir ve yanıtlara göre anlayabilirsiniz.
Erkeğin Aşık Olduğunu Nasıl Anlarım?
Yazımızın devamında erkeğin aşık olduğunu nasıl anlarım sorusuna yanıtlar arayacağız ve size bunu nasıl anlayabileceğinize dair ipuçları sunacağız. Gelin bu yazıyı da hep birlikte inceleyelim.
Erkeklerin Aşık Olduğunu Nasıl Anlarım?
Daha önceden yapılmış olan bir bilimsel araştırmanın sonuçlarında, erkekler ilk görüşte bir kadına aşık olacaksa; tam olarak en az 8.2 saniye gözlerini o kadından alamadığını açıkladılar. Bilim insanlarının yapmış olduğu bu bilimsel araştırmaya göre, bir erkeğin gördüğü bir kadına aşık olabilmesi için en az 8,2 saniye boyunca bakışlarını o kadından almaması gerekiyor. Böylece, ilk görüşte aşk bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da 8,2 saniyeden az süren bir bakışmada bunun gerçekleşme ihtimalinin olmadığını söylüyorlar.
İlk görüşte bir erkek bir kadından daha fazla ya da daha az da etkilenebilir. Belirtilen 8,2 saniye üzerinde bir dikkat sağlanırsa bu daha fazla bir bağlanmayı tetikleyecektir. Ayrıca, bu bakış süresi 4 saniyeden daha az ise erkek kadından etkilenmemiş diyebiliriz ve sadece hoş bir görünüşe aldanmış olabilirler.
Kadınların Aşık Olduğunu Nasıl Anlarım?
Bunların yanı sıra, kadınlar gördükleri erkekleri ister beğensinler, isterlerse beğenmesinler bakış sürelerini çok fazla değiştirmiyorlar. Bir başka söyleyişle, kadınların dikkatleri ve bakış süreleri gerçek ilgilerini göstermiyor diyebiliriz. Gizli bir kamera ortamında gerçekleştirilen deneyde; 115 farklı öğrenci, aktris ve aktör tanıştırıldı. Bunun sonucunda, tanışan kişilere karşılarındaki bireyleri ne kadar beğendikleri ve çekici buldukları soruldu. Güzel olarak belirttikleri deneklerin gözlerine ortalama 8,2 saniye süreyle bakan erkekler, daha az beğendikleri kişilere ise ortalama olarak 4 ile 5 saniye arasında dikkatlice baktıkları sonucu çıktı.
Sizin şu ana kadar gözlemleriniz ve tecrübeleriniz bu bilgiler ile uyuşuyor mu? Sizin görüşlerinizi de çok merak ediyoruz. Fikirlerinizi ve bu yazıya yapabileceğiniz katkıları alt kısımda yer alan yorumlama kısmıyla bizlere ve diğer okurlara iletebilirsiniz.
Cinsel ilişkide Rıza Mefhumu yazısını çok beğenmiştim sizin de okumak isteyeceğinizi düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)